Tansiyon (Yüksek Tansiyon)

Tansiyon (Yüksek Tansiyon) Nedir
Yüksek tansiyon (hipertansiyon) terimi atardamarlardaki büyük kan basıncının 150 mmHg (mm cıva basıncı), küçük kan basıncının ise 90 mmHg’ye eşit ya da daha yüksek olduğu durumlarda kullanılır. Tansiyonu uzun sürelerle bu değerlerin üstüne çıkan bireylerde beyin, böbrek, kalp ve damar hastalıklarının daha çok görüldüğü ve genellikle tansiyonu normal olanlara oranla yaşam süresinin daha kısa olduğu kanıtlanmıştır.
Büyük kan basıncı (büyük tansiyon) kaç olursa olsun, küçük kan basıncı (küçük tansiyon) 90 mmHg ya da daha yüksekse sistemik yüksek tansiyon söz konusudur ve tedavi edilmesi gerekir. Son istatistiklere göre normalin üst sınırına yakın küçük kan basıncının (85-89 mmHg) bile bir risk etkeni olduğu anlaşılmaktadır.
Küçük (diyastolik) tansiyonun yüksek olmadığı, yani 90 mmHg’nin altında kaldığı, yalnız büyük (sistolik) tansiyonun yükseldiği durumlarda sistolik yüksek tansiyon söz konsudur. 70 yaşın altındaki kişilerde küçük tansiyon 90 mmHg’nin altında kalırken büyük tansiyon 160 mmHg ve daha yüksekse tedavi edilmesi gerekir. 70 yaşın üzerinde tedaviyi başlatacak büyük tansiyon değeri 170 mmHg ve daha üstüdür.
Hipertiroidizm, aort kapak yetmezliği ve atar-toplar damar bağlantılarında büyük tansiyon yüksek olmasına karşın ilaç tedavisi gerekmez. Bu durumlarda asıl hastalık tedavi edilmelidir.Yüksek tansiyon günümüzde hâlâ beyin damarlarındaki tıkanıklık ve kanamalar açısından başlıca risk faktörüdür. Ayrıca, kolesterol ve sigara alışkanlığının yanı sıra miyokart enfarktüsünün başlıca nedenleri arasında yer alır; kalp ve dolaşım yetmezliği olan kişilerin yüzde 75′inde bu hastalıklara sebep olduğu bildirilmiştir. Ayrıca tansiyon yükselmesinin damar duvarında kalınlaşma gibi belirgin değişikliklere yol açarak tıkayıcı damar hastalıkları, anevrizmalar ve böbrek yetmezliği gibi bir dizi doku bozukluklarına neden olduğu kanıtlanmıştır.Son 35 yıl içinde yüksek tansiyonun ilaçla tedavisinde dev adımlar atılmış olmasına karşın, yukarıda belirtilen olgular güncelliklerini korumaktadır. Günümüzde fazla yan etkisi olmayan, buna karşılık son derece etkili ilaçlar vardır. Son yıllarda bu tedaviler sonucunda kan basıncının düşürülmesiyle kalp ve damar hastalıklarına yakalanma ve bu hastalıklardan ölme oranının belirgin ölçüde azaldığı kanıtlanmıştır.
Bu tedavilerin yüksek tansiyonlu hastaların tedaviden sonraki yaşanılan üzerindeki etkileri incelenmiş ve özellikle felç, kalp ve dolaşım yetmezliği ile böbrek yetmezliğinin ortaya çıkma sıklığının azaldığı, buna karşılık, söz konusu ilaçların yüksek tansiyonlu hastada miyokart enfarktüsü ya da anjina pektoris gibi kalp kasının yeterince kanlanamama-sına bağh hastalıkların önüne geçilmesinde daha az yararlı oldukları belirlenmiştir.Bu ilerlemelere karşın, en son istatistiklerin de doğruladığı gibi, yüksek tansiyon hâlâ ölüme neden olabilmektedir. Bunun nedeni bazen hastanın ihmalkârlığı nedeniyle hekim kontrolünden geçmemesi ve hastalığa tanı kona-mamasıdır. Bazen de tanı konduktan sonra hekimin önerdiği ilaçların gereğince kullanılmaması ya da uygun oJ-mayan ilaçların seçilmesi ve daha sıklıkla muayene edilen kişinin kalp ve damarlarının yapısı nedeniyle tedavi yetersiz kalır.Kuramsal olarak, daha iyi sonuçlar elde etmek mümkün olduğundan, kalp ve damarlarla ilgili komplikasyonların önlenmesindeki bu başarısızlıklar, sürekli bir tedavi uygulamanın gerektiğini vurgular. Yüksek tansiyon tehlikesi olan hastanın doğru saptanması, öte yandan hastaya verilmesi gereken ilaçların seçiminde etkili bir düzenleme yapılması gerekir.
Yüksek Tansiyon Nedenleri
Oluşum mekanizması bakımından iki tür yüksek tansiyon vardır: Birincil ya da esansiyel ve ikincil. Birincil yüksek tansiyonun nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte, hastalığın oluşumunda kalıtım, ruhsal açıdan çabuk etkilenen heyecanlı kişilik, şişmanlık gibi bazı etkenler saptanmıştır, tkincil yüksek tansiyon aşağıdaki hastalıklardan sonra ortaya çıkabilir: Böbrek dokusu ve böbrek atardamarlarında yerleşen hastalıklar (akut ve kronik böbrek iltihabı, poli-kistik böbrek), böbreküstü bezinin kabuk bölümündeki hastalık nedeniyle kortizon ya da aldesteron hormonlarının fazla salgılanması sonucu görülen Cushing hastalığı ve Crohn hastalığı, böbreküstü bezinin iç kısmının (medul-la) tümörü (feokromositom), aortun kalpten çıktığı bölgedeki darlığı, kafa içi basıncının artması.Yüksek tansiyonla basınç reaksiyonu arasındaki ayrımın da yapılması gerekir. Yüksek tansiyon terimi kan basıncının sürekli olarak bazı sınırların üzerinde kaldığım belirtirken, basınç reaksiyonu tansiyonun heyecanlanma ya da kan içine ilaç şırınga edilmesi gibi bir uyaran nedeniyle geçici olarak yükselmesidir. Yükselmeye yol açan uyaranın etkisi kaybolunca tansiyon normale döner.
Yüksek Tansiyon Görülme Sıklığı
Yüksek tansiyonluların tümü tanı konacak biçimde tıbbi kontrolden geçmemiş olduğundan ve yüksek tansiyon değerlendirme ölçütleri her yerde aynı olmadığından yüksek tansiyonun dağılımını kesin olarak saptamak olanaksızdır. Hekime başvuran erişkinlerin yaklaşık yüzde 25′inde yüksek tansiyon vardır ve bunların yüzde 9O’ı esansiyel (birincil) tiptedir.
Yüksek Tansiyon Tanı
Tanı konması için kan basıncı 20 dakika dinlenmenin ardından ölçülmelidir; birbirinden farklı zamanlarda yapılan üç ayrı ölçümde de kan basıncı yüksek çıkıyorsa yüksek tansiyon tanısı konabilir.
Kan basıncı ölçümlerinde pek çok kısıtlama ve hata olasılığı vardır.
Bunların başında hastanın muayeneye ve hekime olan tepkisi gelir. Burada tansiyon heyecan nedeniyle tepkisel olarak yükseldiği halde, kişiye yanlışlıkla yüksek tansiyon tanısı konur.
Son yıllarda bu yanlışlıklardan kaçınmak için günlük etkinlikleri engellemeden kan basıncının otamatik olarak kaydedilmesini sağlayan birçok teknik geliştirilmiş ve uygulanmaya başlamıştır. Böylece elde edilen 24 saatlik tansiyon değerleri, yüksek tansiyonun organlarda yol açtığı zararları tansiyon aleti ile elde edilen değerlerin ortaya koyamadığı kadar belirgin olarak sergiler. Bununla birlikte, kan basıncının dinamik olarak monitörle izlenmesinin tanı açısından üstün olduğuna ilişkin bir kanıt elde edilememiştir. Bu nedenle bu yöntem yalnız bazı seçilmiş yüksek tansiyon olgulanyla sınırlı kalacak biçimde uygulanmaktadır; bunlar kan basmcı sık sık değişen hastalar, yüksek tansiyon ile organlardaki örselenme arasında bağlantının tam kurulamadığı olgular, sık sık tansiyonu yükselenler ile tedavi sonuçlarının değerlendirilmesi istenen olgulardır.
Olguların büyük bir bölümünde dikkatli bir ölçümle yüksek tansiyon tehlikesi olup olmadığı belirlenebilir; gerekirse hasta kan basıncını evde kendi kendine de ölçebilir.
İkincil yüksek tansiyonun nedenlerini saptayabilmek için genel bir muayene yapılması önemlidir. Özellikle kol ve bacak atardamar nabızlarının kolayca alınıp alınamaması, atardamarlardaki nabız vuruş şiddetinin birbirinden farklı olup olmaması, böbrek atardamarlarının karından stetoskopla iyice dinlenmesi gereklidir. Ayrıca idrar tahlili yapılır ve kanda üre, ürik asit, kreatinin, sodyum ve potasyum gibi elektrolitlerin düzeyi belirlenir.
Yüksek Tansiyon Tedavi
Belirti ve yakınmaların az ya da çok olmasına bakılmaksızın tüm yüksek tansiyonluları tedavi etmek gerekip gerekmediği tartışması şu çözüme bağlanmıştır: Küçük kan basıncı 90 mmHg’nin (mm cıva basmcı) üstünde olan tüm hastaların tansiyonu 85 mmHg düzeyinde tutulacak biçimde tedavi uygulanmalıdır.
ikincil yüksek tansiyonda tedavi öncelikle temelde yatan hastalığın tedavisine yöneliktir; birincil yüksek tansiyonda basıncın kontrol altına alınmasıyla ve basıncm normale inmesiyle sorun çözülemezse komplikasyonlann tedavi edilmesi gerekir. Birincil yüksek tansiyonun tedavisinde genel önlemlerin yanı sıra ilaç tedavisi uygulanır. Genel önlemler kısaca şunlardır: • Beslenme – Bazı istatistikler sanayileşmiş toplumlarda nüfusun yansından çoğunun fazla kilolu olduğunu göstermektedir. Bu durum genellikle yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve damar sert-liğiyle birlikte görülür; öte yandan tek başına da kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları için bir risk faktörüdür. Bu nedenle yüksek tansiyonlu, şişman hastanın normal kilosuna getirilmesi büyük önem taşır. Hafif ya da orta derecede yüksek tansiyonlu hasta, çoğu zaman yalnızca kilo vererek kan basıncını normal değerlere düşürebilir. Verilen her kilo için diyastolik (küçük) kan basıncının 2-3 mmHg azaldığı saptanmıştır.Özellikle hayvansal kökenli doymuş yağlar (tereyağ, içyağı) az kullanılmalıdır. Bu maddeler aşırı miktarda alınırsa kandaki kolesterol düzeyi artar; buna bağlı olarak yüksek tansiyon ve öteki kalp ve dolaşım sistemi hastalıklan açısından risk yükselir. Sebzeyle beslenen topluluklarda çok az kişide yüksek tansiyon görüldüğü gözlenmiştir.Besinlerle aşın tuz alımı da engellenmelidir. Tuz kendi başına güçlü bir damar büzücüdür ve tansiyonu düzenleyen bazı sistemleri etkiler. Ama yapılan son araştırmalar tuz kısıtlamasının bütün birincil yüksek tansiyon durumlarında etkili olmadığını göstermektedir. Sonuç olarak tuz kısıtlamasına yanıt veren ve vermeyen birincil yüksek tansiyon çeşitlerinden söz edilebilir. Son zamanlarda dikkatlerin odaklaştığı bir başka nokta ise potasyumdur. Potasyumca biraz zengin bir diyetin henüz tam olarak aydınlatılamamış mekanizmalarla tansiyonu düşürdüğü gözlenmiştir. Kahve de kan basıncında birkaç saat süren 5-20 mmHg’lik yükselmelere yol açtığından kısıtlı miktarda alınmalıdır. Aşın alkol alımı da zararlı olabilir, aşın alkol alındığında sempatik sinir sisteminin uyarılmasına bağlı olarak uzun süreli yüksek tansiyon görülür.Sonuçta, yüksek tansiyonlu hasta peynir ve öbür süt ürünleri de içinde olmak üzere çok az hayvansal yağ ve tuz tüketmeli, bol meyve ve sebze yemelidir. Gerekenden çok kalori almamalıdır.
Yüksek tansiyonlu kişiye önerilen yüzme, yürüyüş, jogging, bisiklet ve kayak gibi sporlar izotonik tiptedir. İzometrik egzersizler (ağırlık kaldırma) önerilmez. Tansiyonu sürekli yüksek olan kişi, önerilen egzersizleri uygularsa, sistolik ve diyastolik kan basıncıyla, kalp atım hızının düştüğünü görecektir.Gevşeme teknikleri – Sanayileşmiş toplumlarda çok yüksek düzeyde olan ruhsal gerilim tansiyonun yükselmesine neden olabilir. Bu nedenle son yıllarda tansiyonun düşmesinde yararlı olduğu saptanan gevşeme tekniklerinin kullanımı gündeme gelmiştir.
• Sigara dumanından uzak durma -Tek bir sigaranın dumanının tansiyonda 15-20 dakika süreyle ani ve birkaç mmHg’lik yükselmeye yol açtığı kanıtlanmıştır. Aşırı sigara içen kişinin sürekli yüksek tansiyon tehlikesiyle ne ölçüde karşı karşıya kaldığı kolayca anlaşılabilir.Birincil yüksek tansiyonun tedavisinde yalnızca deneyimler sonucunda seçilen bazı ilaçlar kullanılır. Sabit bir tedavi tablosu yeğlenmemekle birlikte, kan basıncını düzenleyen mekanizmalar hakkında kazanılan bilgilerin yardımıyla değişmeyen bir tedavi planının uygulanmaya sokulabileceği düşünülmektedir.
Kan basıncını düzenleyen pek çok mekanizma olmasına karşın, en önemli ve uzun süreli etkiyi sağlayan, damarla-nn büzüşmesini ve dolaşımdaki kanın hacmini düzenleyen sistemdir. Kan basıncı kalbin damarlara pompaladığı kan miktan ile-arteriyollerin (küçük atardamarlar) duvarlarındaki direncin bir ürünüdür. Bu düzenleme sisteminde, böbrekte ve böbreküstü bezinin kabuk bölümünde odaklasan iki merkez vardır. Bunlann arasındaki dengenin bozulması iki farklı mekanizmayla yüksek tansiyona yol açar ve uygulanması gerekli tedavi her iki durumda farklıdır. Bunların aynı anda etkili olması ise daha karmaşık bir yüksek tansiyon biçimine neden olur. Yüksek tansiyon, vücutta aşın su ve sodyum tutulmasına bağlı anormal bir sıvı birikiminden kaynaklanıyorsa; tedavide idrar söktürücü ilaçlar kullanılır; yüksek tansiyon damar büzüşmesine bağlıysa, bunu önlemeye, çözmeye yönelik ilaçlar öncelik kazanır. Ara biçimlerde ise her iki tür ilaç birden kullanılır.
Tansiyonun düşürülmesi gereken bazı özel durumlan da ele alalım
• Yüksek tansiyon ve yaşlılar – Bir zamanlar yaşlılarda doğal bir olgu olarak kabul edilmiş olsa da, yüksek tansiyon damarlardaki yaşlılığa özgü değişiklikleri hızlandırır. Yaşlılarda sürekli ve sabit yüksek tansiyonun etkilerinin en çok görüldüğü organlar beyin, göz, kalp ve böbrektir. Damar sistemindeki değişikliklere bağlı olarak bu organlarda işlev bozukluğu görülür. Vücutta güç harcadıktan sonra ortaya çıkan değişiklikleri değerlendirirken, tansiyonun aynı koşullarda sağlıklı kişilerde de yükseldiği unutulmamalıdır. Yaşlı hastaların tedavisinde amaç, sistolik kan basıncının 170 mmHg’nin, diyastolik kan basıncının ise 90 mmHg’nin altına düşürülmesidir. Yaşlılarda tedavi, başka hastalıkların da varlığı nedeniyle gençlere göre daha zordur.
Ani tansiyon düşüşleri beyin dolaşımında zaten var olan yetmezliği kötü-leştirdiğinden, bu durumun önlenmesi gerekir. Tedavinin aşamalı ve “yumu-şak” bir tansiyon düşürücüyle başlanıp sürdürülmesi önerilir.
Yaşlılarda yalnızca sistolik tansiyonun yükselmesi de sık görülür. Sistolik tansiyon yaşla birlikte yükselir.
Bu durum, aortun ve başlıca atardamarların esnekliğinin azalmasına ya da yok olmasına bağlıdır. Yaşlılarda sistolik kan basıncı 170 mmHg’nin üstünde, diyastolik basınç 90 mmHg’nin altında ise başlangıçta olabildiğince düşük dozda idrar söktürücülerle tedaviye başlamak gerekir.
• Yüksek tansiyon ve şeker hastalığı-Yüksek tansiyon şeker hastalarında, şeker hastalığı olmayanlara oranla iki kat sık görülür. Erişkin tip şeker hastalığı olanlarda yüksek tansiyonu açıklamak için birçok varsayım ortaya atılmıştır. Şişmanlık her iki hastalıkta da görülür. Şeker hastalarında tansiyonun kontrol altında tutulması böbrekteki örselenme-yi yavaşlatır ve hastalığın gidişini düzeltir.
• Yüksek tansiyon ve gebelik – Gebelikte yüksek tansiyon tek basma ya da gebelik eklampsisi tablosunda vücutta sıvı birikimiyle birlikte ortaya çıkabilir. Bu durumun özellikle dölüt için olumsuz sonuçlan olacağından, tansiyonun dikkatle kontrol altında tutulması gerekir.
• Yüksek tansiyon ve çocukluk – Çocuklukta yüksek tansiyon oldukça ender görülür. Tansiyonun normal değerlerin dışında olması iç salgı hastalıklarını, böbrek hastalıklarını ve aort damarı darlığını düşündürmelidir; ruhsal nedenler ya da yanlış ölçüm gibi teknik nedenler de rol oynayabilir. Genellikle sorun kilo vermeyle düzelirse de, çocuklarda ve gençlerde görülen yüksek tansiyon olgularının çok büyük bir bölümünde sorunun başka bir hastalıktan kaynaklandığı ve bu nedenle tanıya yönelik bir araştırma ve özgül bir tedavi gerektiği unutulmamalıdır. • Yüksek tansiyon ve böbrek yetmezliği – Böbrek hastalığının ağırlaşmasını önlemek için tansiyonun denetim altında tutulması gereklidir. Hekim tansiyonu düşürecek ilaçları seçerken ve dozlarım ayarlarken dikkatli olmalı ve böbrek işlevleri üzerinde olumsuz etkisi olacak maddeleri kullanmaktan kaçınmalıdır.
TEDAVİNİN SURESİ
Tansiyonun düşürülmesi gereken en düşük nokta tartışılmaktadır. Son çalışmalar tansiyonun 85 mmHg’den daha aşağı düşürüldüğünde miyokart enfarktüsü nedeniyle ölüm tehlikesinin arttığını belirtmektedir. Bu olay 55 yaşın üstünde ve sigara içen erkeklerde daha belirgin görünse de, tansiyonu düşüren tedavinin tipiyle bağlantılı değildir. Bu varsayım üzerinde farklı görüşler ileri sürülmektedir; hatta, bazılarına göre bunun bilimsel bir temeli yoktur, ulaşılması gereken tansiyon düzeyi, yan etkilerin ya da hastalığa bağlı olan belirtilerin ortaya çıkmadığı en düşük düzeydır.
Hekimin karar vermek zorunda kaldığı bir sorun da tedavinin süresidir. Genel olarak tedavi yaşamboyu sürmelidir. Genellikle ilacm kesilmesinin ardından hemen tüm hastalarda tedaviden önceki tansiyon değerlerine dönüş izlenir. Bununla birlikte, tansiyonun denetim altında tutulduğu uzun bir dönemden sonra, temkini elden bırakmadan, kullanılan ilaçların dozu ya da sayısı azaltılabilir.